top of page
Yazarın fotoğrafıYaman

Fırıncı Koço

Burgazada'da, Çarşı Caddesi No.26 ve Köy Kahyası sokak No. 3/1 de kain, bir bina derununda bulunan bir simitçi fırınının bilumum üzümlü ponçikleri, susamlı yağlı simitleri ve milföyleri üzerine derlediğim Fırıncı Koço yazısı.


3 Haziran 1969 Koço Dimidis adına tanzimli yangın poliçesi

3 Haziran 1969 yılında Bay Koço Dimidis adına tanzim edilmiş yangın sigorta poliçesinde, yazının girişinde de kullandığım Fırıncı Koço'nun Çarşı içindeki fırınının açık adresi görülmektedir. Aynı yer Akillas Millas'ın detaylı çizimlerinde Vasil'in fırını (Yunanca: φουρνος Βασιλη) olarak belirtilmiştir. Orhan Türker'in Antigoni'den Burgaz'a kitabında Antigoni'nin esnafları bölümünde ise fırıncının ismi Koço Vasilyadis olarak anılmaktadır. Bir ihtimal Koço Vasilyadis olarak bilinen fırıncı, kağıt üzerinde Koço Dimidis olarak nüfusa kaydedilmiş olabilir. İkinci bir ihtimal ise Koço Vasilyadis'in fırını Koço Dimidis tarafından satın alınmış olabilir. Bunu şimdilik bilmiyorum. Umuyorum ki Burgazadalıların desteği ile yakın zamanda öğreneceğiz. (Edit: Eski toprak Burgazadalılar sağolsunlar; fırının asıl sahibinin Bay Koço Vasilyadis olduğunu öğrendim. Bay Koço Dimidis ondan satın almış. Fırıncı Vasil'den öncede Mihal varmış.)


Akillas Millas - Burgazada Çarşı 1940. #2 Vasil'in fırını (Yunanca: φουρνος Βασιλη)
Akillas Millas - Burgazada Çarşı Kroki 1930-1940. Kırmızı işaretli Vasil'in fırını (Yunanca: φουρνος Βασιλη)

Orhan Türker, Antigoni'den Burgaz'a s.30


Lambo'nun lokantasının yanında Koço Vasilyadis'in fırını vardı. Poğaça, açma ve kurabiyeleri için insanlar önünde sıra olurdu. Özellikle Pazar günleri evlerden gönderilen büyük börek ve et yemeği tepsilerini küçük bir ücret karşılığında odun ateşinde pişirirdi. Fırıncı Koço 1970'lerin sonunda Rumların göç dalgasına katılarak Yunanistan'a gitti. 


Bercuhi Berberyan (Tatiana), Burgazada Sevgilim, s.129-130


Fırıncı Koço eski Burgaz'ın unutulmaz tiplerindendir. Onun gibisi hiçbir adada yoktu. Bir daha da benzeri gelmedi. Onun fırınından alınan her şeyin tadı bir başka olurdu.


Kurabiyeler, tatlı tuzlu bisküviler, kekler, küçük büyük sandviçler, poğaçalar, krikrak ve baton saleler, ortası gül veya çilekli reçelli, üzeri pudra şekerli ponçikler, kruasanlar, yağlı halkalar ve daha neler neler... ama ille de içi dolu dolu ay çörekleri ve de milföy. Unutulmaz milföy.

Özel olarak önceden yapardı milföyü. Verdiği saate gidip alınmalıydı. Taze taze yenmeliydi. Ertesi güne kalsa satmaz, atardı. Onunki gibi bir milföyü bu yaşıma kadar hiçbir yerde yemedim.


Ada evlerinin mutfakları şimdikiler gibi konforlu değildi eskiden. Kimsenin mutfağında fırın yoktu. Tüpler ve elektrik ocakları sonradan çıktı. Eskiden herkesin evinde pompalı veya pompasız gaz ocakları vardı.


Fırınlaması gereken yemekler için de ocağın üstünde pişirmeyi mümkün kılan formalar ya da kocaman, yuvarlak, toparlak, komik davul fırınlar vardı. Gerçi benim annem o garip araçlarla kekler, poğaçalar, börekler hatta pastalar yapardı ama onlar küçük çapta şeyler sayılırdı.


Misafir geldiğinde mutlaka Koço'ya tepsi götürülürdü. Koço, küçük bir kağıda adını yazar, yemeğin orta yerine koyardı. Zamanı geldiğinde herkesin tepsisini o yemekle birlikte kavrulup kararan kağıtla bulurdu.


Çoğu zaman silinmiş olan yazıyı okumasına bile gerek olmazdı zaten. Çünkü o herkesi tanır ve getirdiği tepsiyi hatırlardı. Ne butlar, ne kağıt kebapları, ne balıklar, ne börekler geçmiştir. Koço'nun fırınından...


Benim asla unutmadığım ve hiçbir yerde benzerini bulamadığım ise onun spesyalitesi olan 'pain d'epice'dir (pen depis okunur). İçinde türlü baharat ama ille de zencefil bulunan, balla tatlandırılmış, koyu renkli sertçe bir kek çeşididir. Öyle özel ve alışılmamış bir tadı vardır ki gelişmiş bir damak zevki gerekir müptelası olmak için...Valla benimki çok gelişmiştir.


Pain d'epice'in tadında ve rayihasında eskiyi çağrıştıran garip, gizemli bir hava vardır. Gerçi tarifi buralara Fransa'dan gelmiş, St.Nicola Yortusu'nda bayram pastası olarak yapılırmış oralarda ama geçmişi 10.yüzyıla, ta Mısır'a, Roma'ya, hatta daha öncesine Çin'e kadar gitmekteymiş. Zencefilli kek anlamında...İngiltere'de de gingerbread denirmiş aynı anlamda.


Ay, insan neler öğreniyor merak edince...Ben bunları Koço'nun bana sevdirdiği o çok özel tadın verdiği keyifle, araştırıp öğrenmiştim vaktinde. Şimdi bir çırpıda paylaşıverdim sizinle ama ben saatlerdir iyice ''olsada yesem'' modundayım ve kokusu burnumda tütüyor durmadan...


Koço'nun fırınında her şey odun ateşiyle pişerdi ve Koço odunlarını Taso'nun bostanına istiflerdi. Hani sinemanın duvarına bitişik olduğu için üzerine tırmanarak beleş sinemaya girmemizi sağlayan odunlar!


Amir Soryano'nun Burgaz şiirinden bir dize:


Ya Fırıncı Koço, ah mazi oldu, Burnumda o üzümlü ponçiğin hem tadı hem kokusu.

Rozi Boyman'ın Burgazada: Çocukluğumun cennet bahçesi yazısından:

İkindi kahvaltılarımızın vazgeçilmezi ise fırıncı Koço’nun üzümlü ponçikleri, susamlı ve yağlı simitlerinin kokusu... Faturalar Fırıncı Koço'nun fırınından çıkan çeşitli lezzetleri yemek ne muhteşem olurdu. Ancak belgeleri de o denli leziz ve bol malzemeli... 1) Atlas Ticaret Zohrap Parseğyan, 16 Temmuz 1975: 10 çuval un

2) Koço Sofianopulos, 4 Ekim 1965: 25kg yaş maya, 5kg çörek otu, 3kg susam

3) Koço Sofianopulos, 22 Nisan 1965: 25kg yaş maya, 10kg çörek otu, 10kg susam

4) Aleksandros Alaterzioğlu, 27 Eylül 1975, 2000 adet yumurta






135 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page